Halkbilim Karadeniz Kültürü

Kalandar Zamanı Eğlenceleri ve Karakoncolos

Makale: Özhan Öztürk

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Trabzon ve civarında mahalli takvimde Ocak ayına Kalandar ayı, yeni yılın başladığı gün kabul edilen 14 Ocak’a Kalandar günü veya Kocakarı yılbaşısı, çeşitli eğlencelerin yapıldığı gecesine ise Kalandar gecesi adı verilmekteydi.

Kalandar ve Zemheri

Anadolu’da kışın en sert geçtiği zamanlar 22 Aralık ile 31 Ocak arası kabul edilmekte ve bu 40 günlük dönem Arapça kış anlamına gelen zem ile Farsça uğultu anlamındaki harir kelimelerinin birleşmesi ile oluşturulan Zemheri olarak adlandırılmaktaydı. Hastalıkların fazlaca görüldüğü bu dönemde ara sıra kendini gösteren güneşe aldanıp ince giyinenlere ise zemheri zürafası yakıştırmasını yapılmaktaydı. ‘Bekarlar neler çeker/ Kalandar soğuğunda’ şeklinde manilere konu olan Kalandar ayı kimi yerleşimlerde Şubat ayının ‘Küçük Ay’ olarak anılmasına atfen ‘Büyük ay’ adıyla da bilinmekteydi.

Kalandar Gecesi Eğlenceleri

Kalandar geceleri, kalabalık gruplar halinde köy evlerini dolaşan gençler ve çocuklar genellikle kemençe (nadiren tulum veya kaval) eşliğinde horonlar ve çeşitli kılıklara girip, seyirlik oyunlar oynayarak köydeki tüm evleri gezerler bunlardan yiyecek maddeleri ve para toplarlardı. Bir evin önüne gelindiğinde ‘bereket’ temalı Kalandar tekerlemeleri söylenir ve ev sahibinin maddi durumuna göre çeşitli hediyeler vermesi beklenirdi.

Kalandar Tekerlemeleri

Kendi köyüm Sürmene ilçesine bağlı Karacakaya’da (Eski adı ‘Macuka’ veya ‘Mazuka’) bu tekerleme şu şekildeydi:

“Kalandaris kulandaris

Erkek uşak dişi buzak

Ver Allah ver

Dolsun bucak”

Uzungöl (Şerah) köylerinde şöyleydi:

Kalandar gecesi devlet bahçesi

Veren hatun vermeyen katır

Çaykara’nın Şahinkaya (Şur) köyünde ise şu şekildeydi:

Kalandar gecesi devlet bacası

Tasımı dolduran cennet hocası

Doldurtmayan cehennem hocası

Üstte erkeği altta dişisi

Çarşıbaşı ilçesinde olduğu gibi kimi yerlerde bir sopanın ucuna bağlanan üzerine çıngırak bağlanmış bir torba ev kapısından içeri uzatılırken şu tekerlemesini söylenir, ev sahibinin torbayı şeker, mısır unu, tereyağı, fındık ve çeşit kurutulmuş elma, armut, üzüm kurusu gibi çeşitli yemişlerle doldurup geri vermesi beklenirdi.

Gece geldim kapınıza

Selam verdim Yapınıza

Selamımı almazsanız

Daha gelmem yapınıza.

Gümüşhane’de

Gümüşhane köylerinde küçük bir merdiven iki kişinin başına geçirilir, öndekinin eline bir kazma verilir, kazmanın ağzı deve başına benzeyecek biçimde sarılarak gövde deveye benzetilirdi. Deveyi güden önde, arkadaşları arkada olmak üzere duracakları kapının önünde (İh!!) der, deveyi çökertir, şu tekerlemeyi söylerlerdi:

Kalandariya, Farfariya

Git kilere

Gel kapıya

Ver deveye

Pestilden, dutdan

Elmadan, armuttan

Şekerden, çaydan

Külekteki yağdan

Bulgurdan, yarmadan

Kavurmadan, kıymadan

Dahasını saymadan

Ver babam (Ağam, Bacım, Nenem) Ver!

Seyirlik Oyunlar

Köyün yetenekli gençleri özellikle zengin evleri önünde çeşitli kılıklara girerek seyirlik oyunlar oynar bu sırada köyü halkı da müzik eşliğinde gerçekleştirilen bu oyunları ve sonrasında oynanan horonları keyifle izler hatta katılırdı. Gençlerden biri yüzlerini is ile siyaha boyadıktan sonra kimi üzerine koyun postu sarıp, beline çıngıraklar ve kelekler takılıp eline de uzun bir sopa alarak karakoncolos kılığına girerdi. Gençlerden biri yine yüzünü siyaha boyayarak keşen ve peştamal giyerek kadın kılığına girer, birisi yüzüne koyun spotundan sakal takarak eski kıyafetler giyerek dede kılığına girerdi. Toplanan yiyecekler eğlenceden sonra ya da ertesi gün satıldıktan sonra pay edilirdi. Büyük köylerde her mahalle kendi eğlencesini ayrı yapar, tüm bu oyunlara ek olarak kimi zaman mahallenin dedesi ve kadını karşı mahallenin torbasını kaçırmaya çalışırdı.

Kukeri masks from Pernik, Southwest Bulgaria
Pernik, Güneybatı Bulgaristan’dan Kukeri maskeleri

Çaykara’nın Şahinkaya (Eski adı ‘Şur’) köyünde 1980’lerin başında Karakoncilo oyunu şöyle oynanmaktaydı:

Bir gencin başına, gövdesine inek veya koyun derisinden bir elbise geçirilmekte ve yüzü is ile iyice karartılmaktaydı. Üstüne ziller, kelek ve çıngıraklar takan, yırtık, pırtık, pantolon ve kıyafetli karakoncilo elinde kızı (kadın kılığına giren bir ekek oyuncuyu) ve kendini koruyacak uzun bir değnek taşımaktadır. Değneğin ucuna ayrıca bir şiş iyice sokuşturulup, yerleştirilmiştir. Kalandar ekibi topluca evlere gitmekte, elinde çuval taşıyan genç kapıyı çalmaktadır. İçeri girildiğinde pek konuşmamaya dikkat edilir. Evin müsait bir köşesinde horon yapılır. Horondan sonra çuvala en büyük tas işaretle onun zahire (mısır) doldurulmasını değnekle belirtir. Ve yahut para istenir. Ekibi rahatsız edecek olan olursa değneği, şişli değneği yumuşak yerinde hissetmekteydi.

Kalandar Kırma

Tüm Karadeniz bölgesinde Kalandar ayının ilk günü olup bitenler çok önemsenir ve mümkün olduğu kadar şansa bırakılmazdı çünkü ilk gün yaşanacak olayların tüm yılı etkileyeceğine inanılmaktaydı. Ev sakinleri sabah daha eve kimse gelmeden dışarıdan bir kapla su getirip, evin içine serperek tüm yıl için bereket ve temizliği garanti altına almaya çalışırdı. Yeni yılın ilk günü eve ilk gelen kişinin karakteri o hanenin o yıl yaşayacağı olaylarla ilişkilendirilir, temiz giyimli, zengin ve iyi huylu kişilerin girmesi iyiye pasaklı, fakir ve kötü huylu kişilerin gelmesi ise kötüye yorulurdu. Sözün özü eve ilk giren kişinin iyi olması o yılın iyi geçeceği, hane halkının hastalanmayacağına, ahırdaki hayvanların gebe kalmasına, ürünün bereketli olmasına olumlu tesir edeceğine inanılmaktaydı ki bu inanışa kalandar kırma adı verilmekteydi.

Kalandar’ın Gün Sayması veya Minolaya

Kalandar ayının ilk günü yani 14 Ocak ve ardından gelen 11 gün (toplamda 12 gün boyunca) boyunca havanın gidişatına bakıp, her günü o seneye ait bir ayla ilişkilendirerek senelik hava tahmini yapma işine Rize ve Trabzon’da Kalandar’ın Gün Sayması, Karakonceller, Karakoncolos zamanı ya da Karakoncilo, Rumca konuşulan köylerde ise sanki eski bir bilimmişçesine Minolaya[1] yani ‘ay bilimi’ adı verilmekteydi. Bazı köylerde Karakoncila Aralık ayının son altı günü ile Kalandarın ilk altı gününe denk getirilmekte, bazılarında ise Ocak değil Mart ayında yapıldığından Mart Kırması adıyla bilinmekteydi. Sonuçta 12 ay ile ilişkilendirilen 12 gün olup bitenler ilgili ayın nasıl geçeceğine yorulduğundan havaların sıcaklığı, tarlaların bereketi hatta ölüm ve doğum gibi önemli olaylar açısından ciddiye alınarak takip edilmekteydi. Temmuz ayına denk gelen gün açık havada kamis (eski tip keten gömlek) kurutulacak kadar iyiyse, Temmuz ayı güneşli geçecek yani inekler için kesecek bol kışlık çayır olacak demekti. 12 günün bir kısmı veya tümünün kötü geçmesi hane halkında moral çöküntüsüne sebep olmakta Karakoncilo iyi geçmedi veya minolaya iyi gelmedi (Ruma ‘Ifedos da minoloya kalo uçerthe’) denilmekteydi.

Kalandar Çöreği

Kalandar gecesi köy gençleri yukarıda anlatıldığı gibi 7 ayrı evden topladığı un, yağ ve tuz ile aynı gece, dört yol ağzı olan bir yerde (cinlerin olaya karışması isteniyor demek ki) 7 ayrı çitten (Rumca ‘frahti’) yakışan ateşte çok tuzlu çörekler pişirir ve bu çörekten yiyen gençlerin (özellikle genç kızlar) o gece rüyalarında evlenecekleri kişiyi göreceklerine inanılırdı. Dört yol ağzında yakılan ateş kendiliğinden sönüyorsa cinlerin ateşe çiş yaparak söndürdükleri düşünülmekte ve bir başka dört yol ağzı aranmaktaydı. Malzemelerin toplaması, yoğurulması ve pişirme işleri yapılırken gerek evin büyük oğlu (portikal) gerekse küçük oğlu (kofterir) hiç konuşmazdı. Geleneğe sonradan eklenen bir uygulama ise rüyaya yatmadan önce 2 rekât namaz kılınmasıdır ki batıl geleneğin yok olmaması için İslami itirazları yumuşatmak için uydurulmuş olmalıdır.

Kökler

Romalılar yeni yılın ilk gününe Kalandes adı verip, büyük coşkuyla kutlamakta, yılın ilk günü nasıl geçerse tüm yılın da aynı şekilde geçeceğine inanmaktaydılar. Bu gelenek Hristiyanlığın kabulünden sonra diğer pagan adetleri gibi benimsenerek Bizans’a dolayısıyla Anadolu’ya da geçmiş ve yerleşmiştir. Bizans Rumları yeni yılın ilk altı günü süren bayramları zamanla ayın ilk oniki günü (dodeka) kutlamıştır. Kalandar kelimesi Latince ayın birinci günü anlamında ki calandae kelimesinden ödünçlenmiştir ki Batı dillerindeki takvim anlamına gelen calender kelimesi ile ortak köke sahiptir.  Ortodoks Hristiyan Rumlarda çocuklar 24 Aralığı 25’ine bağlayan gece “kalanda” adı verilen noel şarkıları[2] söyleyerek Hz. İsa’nın doğumunu kutlamakta herkes bütçesine göre kapısına gelen çocuklara hediyeler vermektedir. Evleri dolaşma Kalantezma ile benzer şekilde yılbaşı gecesi özel çörekler yapıp bunlardan birisinin içine şanslı bir kişinin bulması için altın konulması (vasilo pita ‘kral ekmeği’) büyük ölçüde bölgede yaşayan Rumlardan ödünçlenen adetlerdir. Doğu Anadolu Ermenileri de Kalandar geleneğini Gağant adıyla yaşatmakta olup bazı Kürt yerleşimlerinde de bugün dahi aynı adla kutlanılmaktadır.

Kuzey Karadeniz’de ki Yalta kentinde yaşamış Rumların Kalandar gecesi şarkılarından birisi şöyleydi[3]:

Kalimera ais Vasil (Merhaba, Aziz Vasil)

Na fers iyia, ivlouiyia (Bize sağlık ve inayet)

Biritet, prama, lougar (tahıl, sığır, eşya)

Kapitia, fimoria, kalo kardia (para, altın, iyi kalp getir)

Karakoncolos, Karakoncilo

Esmer tenli ve tüylü yaban adamına verilen isim olup, kışın en soğuk zamanı kabul edilen Kalandar zamanı ortaya çıktığına inanılan, ustalıkla kandırılmaz, gönlü

Skyros Carnival, ca. 1935. ASCSA, Gladys Davidson Weinberg Photographic Collection
Skyros karnaval,1935. ASCSA, Gladys Davidson Weinberg Fotoğraf Koleksiyonu

alınmaz veya bazı tedbirler uygulanmazsa insanlara zarar verebileceğine inanılan yaratığın adıdır. Sürmene Çamburnu’nda (Eski adı ‘Mahno’) kaydettiğim bir anlatıya göre karaḳoncola şiddetli kuzey rüzgarları estiği zaman büyük kayığında kürek çekerek dere boylarından yukarı çıkar, önüne çıkanı yakar yıkar veya yermiş. Bu yarı insani yarı hayvani azman yaratık kimseyi yemesin ya da zarar vermesin diye halk yörenin yemekleri olan kuymak, ğuliya, lahana döşemesi gibi yiyecekleri bir tepside kapı dışına bırakır, yaratığın yemesini beklermiş. Yaratığa şöyle bağırılırdı: Karakoncola ne istersin? Kuymak mı yoksa buzak mı? İnanışa göre karakoncolos eğer yiyecek bir şey bulamazsa evin küçük erkek çocuğunu yerdi. Trabzon anlatılarında çoğunlukla karakoncolosun saf yanı vurgulanır, insanların sohbetlerine ve eğlencelerine katıldığı, yapılan her şeye ortak olur ama kimseye zarar vermediği yiyecek isteyip gittiğinden bahsedilir. Bazı anlatılarda karakoncolos’un konuşabildiği, tıpkı bir maymun gibi insanları taklit ettiği vurgulanmaktadır. Gece musallat olduğu insanlar yaratığın kendini taklit etmesini fırsat bilip ellerine aldıkları çırayı kendi üstlerine sürttüklerinde karakoncolos da aynı hareketi yaparak kendini yakıp kaçmaktadır. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde conkalaz, congalaz (İçel, Konya, Kastamonu), congalamas (Çanakkale), karacongolos (Çorum), Conkalıs (Tahtacılar aşireti) gibi adlarla ama farklı öykülerle kaydedilmiştir. Hemşin’de elinde bir tarakla tasvir edilir ve karşısına çıkana tıpkı Oedipus’Un sfenksi gibi birtakım sorular sorar. Bu sorulara içinde kara kelimesi geçen cümlelerle ve doğru cevap vermek gerekir aksi taktirde elindeki tarağı insanın kafasına vurarak onu öldürebilmektedir. Doğu Anadolu’da lohusa kadınlara musallat olan, uykuda üstlerine çıkarak onları boğmaya çalışan görünmez karakura yaratık bir çeşit albastı varyantı olup, karakoncolos ile ilişkili değildir. Bununla birlikte Doğu Anadolu ile Karadeniz Bölgesi arasında sınır olan Gümüşhane’de karakuradan kurtulmak için cini deniz kenarına kum saymaya gönderme duasının varlığı iki varlığın karıştırıldığını göstermektedir. Laz söylencelerine konu olan yaban adamı Germakoçi ile Megrel karşılığı Oço Koçi çocukları yemek gibi (Cadı karakteriyle ortak bir özelliktir) Trabzon karakoncolozuyla pek çok varyantta benzerlik göstermesine rağmen ziputina masalından da anlaşılacağı gibi Laz folkloruna özgü farklılıkları vardır.

Congolos

Anadolu’da congolos adıyla bilinen inanış yöreden yöreye küçük farklılıklar içermektedir. Sözgelimi Yozgat’ta da kışın en şiddetli zamanı Congolos ayı olarak

Dünya ağacını kesen koncoloslar (Kallikatzaroi)

bilinirken, Congolos girdi, Congolos çıktı olarak isimlendirilen 7 gün içerisinde (karakıştan [14 Aralık] 4, zemheriden 3 gün alır) bu yaratık ortaya çıkar ve bazı evlere uğrarmış. Açık bulunan su ve yiyeceklerin içine kusup, çişini yaptığından bu su ve yiyecekleri tüketenler hastalanırmış. Congolos, gece derin uykuda olan bazı kişileri isimleriyle dışarı çağırır, uykulu haldeki kişiyi orman içinde bir yerlere getirip bırakır, uyanamayıp evine dönemeyenler donup kalırmış. Congolosun eve uğramaması için bu günlerde pancar kaynatmak gerekli olduğuna inanılırdı.

Bölge Dışı Tanıklıklar

Karakoncolos inancına yer veren Türkçe en eski kayıt 17. Yüzyıl’da Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde birkaç kez yer almakta[4] İstanbul’u koruyan tılsımları anlatırken bir mağarada yaşayan koncoloslardan bahsetmekte, Balkan seyahatinde Bulgar köyü olan Çalıkkavak’ta koncoloza dönüşen bir cadıyı anlatmakta ve Kafkasya seyahati sırasında gökyüzünde şimşeklerin çaktığı kara koncoloz gecelerinde Çerkez oburlarıyla Abaza oburlarının gökyüzünde savaştığını kaydetmektedir.

Metin And, ‘Dionisos ve Anadolu Köylüsü’ adlı kitabında Kallikandzaros, Karkandzalu gibi olarak andığı yaratığın Yunan köklerinden bahsederken eski Türk

Keçi ayaklı tasvir edilen bir Kallikatzaros

ruznamelerinde 25 Aralık için “Evvel-i Koncalos”, 6 Ocak yani on ikinci gün için de “Ahir-i Koncalos” adları verilmesine sebep olduğunu yazmıştır.

Karakoncolos İnanışının Kökeni

Yunanca karakoncolos, kalikancaros (καλικάντζαρος) formunda ve daha çok çoğul kalikancari (καλικάντζαροι) olarak geçmektedir. Yunan halkbiliminin öncüsü Nikolaos Politis (1852 Kalamata-1921 Atina) ‘Yunan Halkının Yaşamı ve Dili’ (1889) adlı eserinde[5] İstanbul, Kıbrıs, Ege Adaları, Karadeniz Bölgesi ve Yunanistan’ın pek çok bölgesinden çok sayıda karakoncolos derlemesi sunmuştur. Söylencelerde Karakoncolosların 24 Aralık’a denk gelen ve Xristougenna (Χριστούγεννα) olarak bilinen İsa’nın doğum gününden bir gün önce yeraltından yeryüzüne çıktıkları ve Epifani gününe dek (Ta Fota ‘Işıklar’) yeryüzünde kaldıkları anlatılmaktadır. Yeraltı iblisleri olarak görülen Kallikantzarinin yeryüzünde geçirdiği Oniki gün Dodekaimera olarak anılmakta Ortodoks Kilisesi’nde Mesih’in vaftizi kadar önemli görülen Işıklar Bayramı’ arifesinde rahipler yerleşimdeki tüm evlerin etrafına gider ve “ayiasmos” ayini yapar yani evleri ve onlarda yaşayanları kutsamak için kutsal su serpiştirir. Böylece Dünya Ağacı’nın köklerini kemiren karakoncoloslar yeniden yer altına dönecektir. Yunan folklorunda kalikantzariler insanlara hile ile kandırıp, çeşitli oyunlar yapan, boynuzlu ve kuyruklu, keçi biçimli sakalları, sıska veya şişman, kısa veya uzun boylu her boyutta olabilen evlere bacalarından giren, yiyecekleri çalan çirkin yaratıklar olarak tanımlanmaktadır. Yunan köylerinde kışın ev hanımları bacaları ve kapı ve pencerelerdeki tüm delikleri kapatırarak, Kalikantzari içeri girmesini engelleyeceklerine inanırdı. Kadınlar, evlerinin çatısına et, sosis ya da xerotigana (bir tür kızarmış hamur gibi) atarlardı. Bu sırada “Titsi, titsi loukaniko, kommati xerotianon, na fasin kai na fyousin” diyerek onları evlere girmemeleri için “gitmeleri için sosis ve çörek yemelerine izin verin” anlamında sözlerle uyarırlardı.

Karakoncolos Kelimesinin Kökeni

Avusturyalı Türkolog Andreas Tietze (1914-2003), ‘The Lingua Franca In The Levant’ adlı eserinde Yunan folklorunda bir deniz cini olarak geçen kalikantzaros’un (καλλικάντζαρος) adlı bir deniz cini ve hikayesi çeşitli varyasyonlarıyla Türk ve Arap dünyasına yayıldığını bildirdikten sonra Cezayir’de qârâqendlûz  adıyla bir çeşit vampir olduğunu kaydetmiştir. Aynı yazar, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı’nda ise ek olarak Karadeniz diyalektinde ise καρκαντζαλος formunu bildirmiştir. Politis ise tıpkı Metin And’ın Ortaçağ Avrupası’nda Araplarla kötülüğün özdeşleştirdiğini bildirdiği gibi, karakoncoloslar ile Çingeneleri eşleştirmekte, ‘kali’ ve ‘kancaros’ Kelimelerinin Mısırlı Romanlar için kullanıldığını kaydetmektedir.

Momoyer Oyunu ve Karakoncolos

Trabzon ve çevresinde konu, karakter çeşitliliği ve Ortaçağ hatta öncesi destanları sentezleyen örnekleriyle farklılaşmış, Kalandar günü doğaçlama oynanan seyirlik köy tiyatrosuna Rumca konuşulan köylerde ve çevrelerinde verilen isimdir. Momoyeri canlandıran kişi, üzerine koyun postları giymiş, koyun yününden sahte sakal takmış, beline hayvanlara takılan türde çıngıraklar takmış, yüzü kömür isiyle (Rumca ‘maneya’) karaya boyanarak karakoncilo kılığına sokulmuştur. Bu yüzden oyun çoğu yerde Karakoncilo oyunu olarak bilinmektedir.

Karakoncilo Oyunu

Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı, Yukarı Hopşera köyünden derlenip, yayınlanan oyunda tamamen amatör olan köylüler tarafından canlandırılan karakterler şunlardır:

  • İhtiyar (eski elbise giymiş, başında beyaz sarık, yüzünde takma sakal ve elinde baston bulunmaktadır)
  • Deve (deve şekline sokulmuş bir in-san olup, ihtiyarı taşımaya yarar)
  • Ateşçi (sivri külahlı, uzun boylu, yüzü siyaha boyanmış, elinde sopa ile ateş karıştırmaktadır; Hristiyanların oyunlarında şeytan olarak tanımlanır)
  • Delikanlı (şık bir elbise giymiş bir genç), kız (kadın elbisesi giymiş, yüzü peçeli bir erkek)
  • Hediyeci (sırtında çuval taşıyıp, o-yun ekibine verilen hediyeleri taşır)
  • Çoban (delikanlı ile kızın horon etmesi için kaval çalar (Çaykara köylerinde horon yakın zamana dek kemençe ile değil sadece kaval ile oynanırdı)

Oyun ekibi bir evin önüne gelir, ihtiyar seslenince içeri buyur edilir ve bir hikaye anlatmaya başlar. Bu arada kapı çalınır ve deve içeri girer, ihtiyar devenin üzerine biner, ateşçi odaya girip elindeki sopa ile ocağı karıştırır. Çoban dışarıda kaval çalarken delikanlı ile kız horon etmeye başlar. Hediyeci gelir ve ev sahibinin verdiği hediyeleri alır. Seyirciler kız rolüne giren erkeği tanımaya çalışırlar. Bu arada oyuncularla seyirciler yalandan kavga ederler. Derlenen başka bir hikayede ise karakoncolos kılığında bulunan momoyer, elinde ilaç şişesi taşıyan bir doktor, gelin kılığına girmiş bir erkek, gelini seyircilerin sarkıntılığından koruyan iri yapılı koruyucu, çantacı ve kemençeci bulunmaktadır. Oyunun düzenlendiği evde horon oynanırken gelin bayılır/ölür ve doktor elindeki ilaç şişesiyle gelini diriltirdi.

Rumlarda Momoyer

Osmanlı döneminde bu oyunlar Erzurum ve Gümüşhane’ye kadar yayılmıştı ve Gürcü ve Ermeni kültürüne de girmişti. Giydiği postlardan dolayı bazı köylerde momoer, momoera dışında Ermenice keçiler anlamına gelen koşa da (Gümüşhane Uluşiran), Giresun Çağrak köyünde kalanda, Gümüşhanenin Heriana ve Sivas’ın Akdağ maden köylerinde pordalas, pordalant (osuran, osuranlar), Şebinkarahisarın Alişar ve Trupsi köylerinde ise Anadolu’daki benzerleri gibi Arapis (Arap) denilmekteydi. Anadili Türkçe olan Hristiyan Bafralılar oyunu karakocalar, Niksarlılar ise Gocamanon (< Türkçe Kocaman) adıyla oynamaktadırlar. Karadeniz’li Rumlar, Osmanlı döneminde oldukça kalabalık profesyonel kumpanyalar kurarak momoyer oyunlarını gerçek bir sanat dalı haline getirmiş, mübadele ile gönderildikleri Yunanistan’da da bu geleneği yaşatmış dahası, 1923 öncesi Anadolu’da oynanılan oyun örneklerini de derleyip kaydetmişlerdir.

Köken

Momoyer oyunları birkaç daldan kök almaktadır. Bunlardan ilki

Kurban Bayramında padişaha mahsus hazırlanan Koç. Bunlar Saya Ocağı adı verilen görevliler tarafından beslenirdi.

Anadolu’da koç katımı törenlerinden 100 gün sonra, kuzuların doğumundan 50 gün önce, kuzuların ana karnında canlandığına ve tüylerinin uzamaya başladığına inanılan gün düzenlenen eğlencelerin kaynağı, İrani Saya gezmesi geleneği olup, günümüzde pek çok Anadolu köyünde “Arap”, “dede” gibi isimlerle oynanılan seyirlik köy tiyatrosu çeşitleridir. Bir diğer kök Romalıların yılın ilk gününün nasıl geçerse tüm yılın o şekilde geçeceği inancıdır ki bu inanç (Rumca evetiriakos) zamanla Roma/Bizans dönemi Anadolusunda da yaygınlaşmış ve yılın her ayı için bir gün yani ilk oniki gün (dodeka) şenlikler düzenlenmiştir. Çocukların kapı kapı dolaşarak kalanta adı verilen dini şarkılar söyleyerek evlerden bahşiş ve hediyeler toplaması adeti, karakoncoloz inancı hatta ilgili köye ait inanış ve Köroğlu’ya dek varan destanların sentezi olan oyunlardaki karakter ve motif sayısı zamanla öylesine artmış ve karmaşık bir hal almıştır ki belki de başlangıçta eski yılı temsil eden bir ihtiyar adamın ölümüne üzülmeyip, yeni yılı temsil eden delikanlıyla evlenen insanoğlunun vefasızlığını temsil eden gelinden ibaret olan 3 kişilik karakter sayısı Samuilidis’in derlemelerinden birinde 149’u bulmuştur. Momoyer temsillerinin çıkış noktası olması muhtemel olan çocukların ev ev dolaşarak dini şarkılar söylemeleri, ya da Roma’ya özgü yılın iyi geçmesi (Rumca ‘evetiriakos’) inancı ya da muhtemel diğer çıkış noktalarına dair izlerin üstü motif ödünçleme ve çeşitliliğiyle örtülmüşse de temel nitelik olan eğlenme ve eğlendirme isteği devam etmektedir. Evlerden toplanan genellikle yiyeceklerden oluşan bahşişler genellikle oyuncular arasında paylaşılmakta ya da fakir ailelere verilmektedir. Toplanan paralar ise çoğunlukla kiliseye ya da hayır kurumlarına gitmekteydi.

Karakoncilo Seyirlik Oyunları

Müslüman köylerinde düzenlenen karakoncilo oyunları ise hiçbir dönem Rumlarınki kadar motif ve kadro zenginliğine ulaşamamış, dini açıdan tiyatroya hatta horon oynanmasına, çalgı çalınmasına dahi dinsizlik gözüyle bakan bir molla kalabalığının ortasında, yerel halk tiyatrosu unutulma noktasına gelmiştir. Basit ve kaba komedi olarak sergilenen oyunlar özellikle derebeylerin baskı ve ayrımcılığını sürekli hisseden Rum toplumunca toplumsal yara ve sıkıntılarını hicvetme amacıyla da kullanılmıştır. Metin And, Karakoncolos’ların Rumca karşılığı olan Kalikantzari’lerin evlerin ateşini söndürüp eve bacadan girmek istediklerine inanıldığından, bu açıdan oyunda ateşçinin elindeki sopa ile ateşi karıştırmasının sembolik bir önemi olduğunu vurgulamış, bu adetlerin Dionysos inanışının kalıntısı olduğunu iddia etmiştir. İsviçre’de Baerzeli-Buebe yaratıklarının geçit yaptığı Baerzelitreiben festivali, Skyros adasında Geros” veta “Correla”, İspanya Zubieta festivali, Almanya’da Krampuslauf’da geçit yapan şeytani Krampus’lar, Slovenya’da Kurentler, Bulgaristan‘da Kukeriler, İtalya‘nın Sardinya adasında Mamuthones festivalleri ve daha nicesi aynı dönemde kötü ruhları kovmak ve baharın gelişini kutlamak için Ocak ayı içerisinde düzenlenmektedir. Bunların tümünden söz etmek yazının kapsamını aşacak olsa da aynı kökten beslendiklerini ve yine yarı bir yazının konusu olması gereken insanlık tarihi kadar eski Dünya Ağacı inanışından temellendiğini yinelemekte fayda vardır.

Trabzonlu sanatçı  Apolas Lermi’nin “Momoyer” albümünde yer alan “Momoeria” şarkısı

Bir Momoyer Oyunu Örneği

Trabzon ili, Maçka ilçesinde oynanılan bir oyun mübadele sonrasında Trabzon göçmenlericne yerleşilen Yunanistan’ın Kozani Bölgesi’nden derlenmiştir. Karakter çeşitliliğinin yanı sıra, neredeyse tüm momoyer oyunlarında rastlanılan bir motif olan gelinin osurarak Kiziri (kocasını) diriltmesi, derebeyinin keyfi zorbalığı ve Osmanlı yargısının (temsilen kadı) taraflı tutumunun örneklerine bu oyunda rastlanılabilmektedir.

Oyun ve Karakterler Hakkında

Atlı maskesiz iri yarı ve çevik, katı ve kibirli biridir. Başında Karadeniz kukulası gibi, ipekten bir mendil vardır.

Kizir, kötü giyimli alaycı, gözüpektir, fakat Derebeyi olan Atlı’nın karşısında korkakça davranır.

Davacı, aynı şekilde kötü giyimlidir. Sırtında, belinden öne doğru düşük ve belinden aşağıya doğru sarkık insan şeklinde kukla taşır. Böylelikle hangisinin canlı hangisinin ölü olduğu zor anlaşılmaktadır.

Kadı, iyi giyimlidir, karnında yastık vardır, beyaz sakallı, tesbihli ve bastonludur.

İki Şeytan, sürekli olarak cızırtı yaparlar. Başlarında boynuzları ve kuyruklarında çıngıraklar vardır. Ellerinde demirden çatallar, halkı, Momoyerosları ve özellikle de kendilerine küfür eden Kadı’yı sürekli rahatsız etmektedirler.

Gelin maskesizdir, ama erkek olduğu anlaşılmayacak kadar makyajlıdır.

Oyun

Güldürü başlar:

Atlı, tehditkarca voltalar atar ve mübaşire seslenir:

-Ulan Kizir, Ulan Kizir!

Kizir, gelmeye korkar ve bir yere saklanır. Atlı’nın üçüncü kez seslenişinde ortaya çıkar.

-Buyur, efendim. Buradayım!

Ortaya doğru ilerler. Atlı ona doğru bağırır ve vurur.

-Bre kerata! Sabahtan beri çağırıyorum. Sen ise yanıt vermiyorsun. Neredeydin şerefsiz?

-Seveyim seni, efendim, tuvaletteydim.

-Tuvalette ne bok yiyordun?

-Sana meze hazırlıyordum!

-Al o mezeyi, karına, anana verde yesinler, kafir! Haydi çabuk atıma arpa ve saman ver.

-Şimdi yayıktan kaymak da istersiniz! İşte arpa ve saman

-İşte şimdi sana bir aferin

-Kaynatamın götünü ye emi!

-Ulan Kizir!

-Buradayım ağam

-Karakapan’dan su istiyorum (Maçkadaki su kaynaklarından birinin adı)

-İşesem olmazmı?

-Karakapandan su dedim!

Mübaşir suyu getirmeye gideri gelir:

-İşte sana Karakapan’dan su

-Şimdi de sana kocaman bir aferin

-Kaynatamın götünü ye emi!

Atlı, ortada yine dolanır ve yine seslenir:

-Ulan Kizir!

-Buyur ağam. Ne istersen söyle

-Atıma çivi ve nal getir

-Bakalım, sıra seni kulaklarından çivilemeye ne zaman gelecek?

-Çivi ve nal dedim

Mübaşir, büyük bir çivi getirir

-İşte çivi al gözüne sok

-Neden sana aferin demiyeyim ki?

-Kaynatamın götünü ye emi!

Atlı dolanır ve isteyecek başka bir şey düşünür. Birden seslenir

-Ulan Kizir

-Mum gibi karşında duruyorum ağam

-Çabuk bana bir horoz getir

-Sahtesini mi gerçeğini mi?

-Ne sahtesi ne gerçeği. Horoz istiyorum der ve Kizir’e vurur

Mübaşir bir tavuk getirir

-İşte size hem erkek hem dişi bir horoz

-Öyle mi? Bravo, yani aferin

-Kaynatamın götünü ye!

-Ulan Kizir!

-Kulağım sizde efendim.

-Tanrı derki, neyin varsa yarısını komşuna ver. Senin karın da var baldızın da. O halde, ikisinden birini bana vermelisin.

Mübaşir öfkelenir ve Atlının üstüne atılır. Kavga olur. Atlı Kizir’i öldürür.

Davacı gelir. Kardeşini ölmüş görünce, suç duyurusunda bulunmak amacıyla Kadı’ya gider.

-Efendim. İki kardeşim vardı. Birini dün öldürdü, onu sırtıma bağladım. Diğerini ise bugün yol ortasında öldürdü. Bu devlette yasa varsa, onun yargılanması gerekir.

-Kardeşlerini öldürten kim?

-Derebeyi

Kadı, Şeytana seslenir ve ona:

Çabuk derebeyini buraya getir der.

Şeytan, cızırtı yaparak gider, Atlıyı alır ve onu Kadının huzuruna getirir.

Kadı:

-Sen Tanrımısın? Bu adamları neden öldürdün? Bana açıklamanı istiyorum.

Atlıu içi Lira dolu bir kese çıkaraır ve onu Kadı’ya uzatır. Kadı, alır, keseyi eliyle tartar ve memnun olmuşcasına, yumuşak bir tonda:

-Niçin öldürdün? Diye sorar

-Söyliyeyim, dinle: Kitaplar derki: Büyük balık küçük balığı yer. Ben Derebeyi olarak köylere geldim. Arpa istedim ‘yok’, saman istedim ‘yok’ su istedim ‘yok’ nal istedim ‘yok’, horoz istedim tavuk verdi. Güzel gari’ları (karı) vardı, birini istedim vermedi. Diğerini istedim, vermedi. Kanım tepeme çıktı. Vurdum ve öldürdüm onu!

-Gari’lar güzel mi?

-Çok güzeller. Köyün soğuk suları gibi

Kadı, Şeytan’a buyurur:

-Gelin’i getir de göreyim

Şeytan, gider ve gelini getirir. Kadı gelini görür ve beğenir.

-Aman, ne güzel! Ha… Şimdi dulda kaldı, der ve Gelin ağlamasın diye Kadı, Şeytan’a:

-Doktor’u getir de, Gelin’in kocasını muayene etsin. Öldü mü , bayıldı mı?

Gelin, Kizir’in yanına gider ve ağlar. Doktor gelir ve komik bir muayene yaptıktan sonra Şeytan’a:

-Kalem ve hokka getir. Rapor yazacağım, der

Şeytan sadece kalem getirir. Doktor kızar

-Sana hokkada getir demiştim

Şeytan cızırtı eder ve arkasını çevirir. Doktor da onu hokka gibi kullanır ve raporunu nasihat verircesine yazar:

-Kimin karısı güzel ise, yaşamaya fazla zamanı yok

Gelin, kocasının öldüğünü ve yaşlı Kadı’nın kendisini istediğini anlayınca, bakışlarını kaldırır, kendisine arzuyla bakan Derebeyi’ni görür ve o an yanına gitmek ister.

Gözyaşlarını siler, gider kocasının başı üzerine osurur ve sonra aşkla atlının yanına gider. Fakat o an ölü kocası dirilir, kalkar ve etrafına bakarak:

-Bu gece güzel bir rüya gördüm

-Osuruktandır, der Doktor

-Yok canım çiçek kokluyordum

-Osuruk kokusudur

-Yok çiçek kokusuydu

-Bir daha iyice kokla

Mübaşir, parmaklarını koklar ve:

– Doğru osurukmuş, kafama kim osurdu?

– Şeytan cızırtı eder ve o sırada Atlı’nın kucağında olan Gelin’i gösterir. Atlı seslenir:

– Ulan kemençeci, kemençe çal!

Kemençeci çalar, horon başlar. Mübaşir yabancı gibi, bir köşede bağdaş kurmuş üzüntüyle Atlı’nın yanında horon eden karısını izler”[6]

Kaynakça

Altun, Murat. “Of Conspiracies and Men: The Politics of Evil in Turkey.” Yayımlanmamış Doktora Tezi. Minnesota: University of Minnesota, 2016.

And, Metin. Dionisos ve Anadolu Köylüsü. İstanbul:Elif Yayınları, 1962

Asan, Ömer. Pontos Kültürü. İstanbul: Belge Yayınları, 1996

Balıkçı, G., Rize-Pazar Akbucak, Ortayol ve Uğrak Köyleri’nin Etnik Yapıları. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkbilim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. 1995

Brendemoen B., The Turkish Dialects of Trabzon. 2 cilt. University of Oslo. Oslo, 2002

Caferoğlu, A. Kuzey-Doğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar. İstanbul, 1946

Elçin, Şükrü. “Karakoncilo Oyunu.” Türk Folklor Araştırmaları Dergisi 147. 1961.

Emiroğlu, Kudret. Trabzon-Maçka Etimoloji Sözlüğü. Gülen Ofset, 1989.

Evliya Çelebi. Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul, 2013

Her Yönüyle Güneysu Rize (1996) Güneysu Sosyal Dayanışma ve Kültür Derneği. İstanbul

Kazancı, M. Şur (Şahinkaya) köyü monografisi. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Halk Tezleri. Erzurum, 1982

Kahane, H. & R, Tietze A. The Lingua Franca in the Levant, Turkish Nautical Terms of Italian and Greek. Urbana, 1958

Kazmaz, Süleyman. Çayeli Geçmiş Günler ve Halk Kültürü. Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı. Ankara, 1994. s. 270

Özbaş, H. “Yozgat’ta Congolos”. Türk Folklor Araştırmaları. 1967 (212) s.7

Özcan. S.Gümüşhane Kültür Araştırmaları ve Yöre Ağızları. Kültür Bakanlığı, 1990

Öztürk, Özhan. Karadeniz Ansiklopedik Sözlük. 2 Cilt. İstanbul: Heyamola Yayınları, 2005.

Öztürk, Özhan. Folklor ve Mitoloji Sözlüğü. Phoenix Yayınevi. Ankara, 2009

Papadopulos, LP. Ιστορικόν Αεξικόν της Ποντικης διαλέκτου. Atina 1958-1961

Polites, N. G. Μελέτη περί τοῦ βίου καί τῆς γλώσσης τοῦ ἑλληνικοῦ λαοῦ. Παραδόσεις. Athens, 1904.

Rize Kültür Derlemeleri. Rize: Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1999.

Samuilidis, Hristos. Geleneksel Pontos Halk Tiyatrosu.İstanbul: Belge Yayınları, 1999.

Tietze, Andreas. Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati. C.4. (Ed. Semih Tezcan). Ankara: Tüba, 2016.

Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi (1939-1951). Maarif Matbaası. İstanbul

Yurt Ansiklopedisi (1982-1983), Anadolu Yayıncılık. 10+1 cilt. İstanbul. s. 946

Notlar

[1] Yunanca minas (μήνας) + logia, logos (λόγος) “söz” kelimesinin çoğul formu

[2] İngilizce carol ‘a religious folk song or popular hymn, particularly one associated with Christmas’

[3] Zbandout L.G. (Yalta) E. V. Khadzhynov “Song’s folklore of Romeans of Donbass

[4] “Rum kefereleri ekseriya Esvet Nikola ve Sarı Saltık ve Meryem Ana ve Kasım ve Ayanta ve Hızır İlyas ve Şemun ve Bertuk ve Kara Koncoloz nam bednamları günlerinde perhiz üzere oldukları zaman bu balık pazarı aşbazları yağsız taamlardan bakla ve nohud ve mercimek ve galeta ve ipsemata ve ipsomisko yani ekmek tiridi ve alkuryasa yani hıyar boranisi ve kormidiya yani soğan dolması bir güne yağsız üzüm taamlaru pişirüb…”

[5] Μελέτη περί τοῦ βίου καί τῆς γλώσσης τοῦ ἑλληνικοῦ λαοῦ

[6] Derleyen E. Kiriakidis

Ayrıca Oku: Linkler

Kukeri, Karakoncolos, Krampus, Kurent Nedir?

Yeti, Kocaayak, Karakoncolos (Kriptozoolojinin en önemli Konuları)

Doğu Karadeniz köylerinde kış faaliyet ve inançları

Laz Halk İnancında Germakoçi